En iyi olmanın dayanılmaz hazzı

Yayınlama: 16.03.2024
A+
A-
Konya Büyüksehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu,Yazar- Dramaturg

Herkes etrafında pır pır dolanırdı. O kadar yakışıklıydı ki, bunu anlatmaya kelimeler yetmiyordu. Konuşunca bütün insanlar, ağzı açık onu dinlerdi. Etkileyici ses tonuyla, bütün doğayı kendine hayran bırakırdı. Ağzından çıkan bütün kelimeler, istemsiz bir anda özlü bir söze dönüşüyordu. Her anlattığı hikaye, anekdot her neyse, hayatın sırrı gibiydi. İnsanlar bu sırra ulaşabilmek için onun yanından asla ayrılmıyordu. O kadar yüksek bir genel kültüre sahipti ki, dünyanın bütün bilim adamları, düşünürleri, sosyologları toplansa, onun yanında yalnızca şapka çıkartırlardı. Bakışları insanın gönül telini titretiyordu. Ona hayran olmamak elde değildi. Peki, bu ne zaman olmuştu? Hep mi böyleydi? Ezeli ve edebi miydi ona sunulan bu güzellik? Aslında değildi. Sonradan olmuştu. Ne zaman ticarete girdi, birkaç iş yaptı ve para kazanmaya başladı, o zaman bir şeylerin değiştiğini fark etti. Evet, bir şeyler an ve an değişiyordu. Sonunda anlamıştı ona ne olduğunu. Dünyadaki tek gerçek, ekonomik güçtü. O da ekonomik olarak güçlenmişti. Gerisi artık şiirdi. Şiirler ise hoş sözlerden ibaretti. Çevrenizde bu anlattıklarıma uygun olan bir sürü insan tanıyorsunuzdur. Dikkatlice bakın onlara. Gerçekten görmeyi başardığınızda, etrafında oluşan yalancı yapay övgüler, midenizi bulandıracak. Ve yaşamın bahsedildiği gibi güzel olmadığını anlayacaksınız. Ve üzgünüm ki, bunun tek sorumlusu da insanlardır yani biz. Burada ilahi bir gücü sorgulamak, suçlamak, ahmaklıktan başka bir şey değildir. Mesleğim gereği etrafımda böylesi insanları ömrüm boyunca çokça gördüm. Ve sessizce uzaklaştım insanlardan. Kendime ait yeni bir dünya kurdum. Ne kadar masal varsa hepsini, eksiksiz inkâr ettim. Gerçekten daha gerçek bir gerçekçi oldum. Oyunun kurallarını biliyordum. Cilt cilt kitaplar yazabilirdim bunlarla ilgili. Ancak bir anlamı yoktu tüm bunların. Eski Türk kabilesinde de denildiği gibi, “Zamanı Tanrı yaşar, insan yalnızca ölümü bekler.”

Bu aydınlanma ya da adı her neyse, yıllar önce var oldu bende. 2007 yılıydı. Antalya’da yerel bir televizyonda kameraman olarak çalışmaya başlamıştım. Karısından dolayı zengin olan bir içgüveysi, televizyonun görünen sahibiydi. Kırmızı spor arabasıyla televizyona geldiğinde etrafında hemen insanlar birikir, gülüşmeler kahkahalar eşliğinde içeri girilirdi. Her molada, etrafında televizyonun kızlar toplanıp, o ne diyorsa istisnasız gülüyorlardı. O sırada radyo programcısı arkadaşımla televizyonun radyosunda sohbet ediyorduk. Bir yandan da sevdiğimiz şarkıları çalıyorduk. Paket yayın dediğimiz yayını gerçekleştiriyorduk. İçeriye televizyonun mükemmel patronun ve bir numaralı yalakası girdi. Sinirli ve öfkeliydi. Yayını beğenmediğinden, sesin cızırtılı geldiğinden filan bahsetti. Arkadaşım kendisine, uygun bir dille, yayının verici yüzünden böyle olduğunu anlatmaya çalışsa da ikna edemedi. “Verici bozuk olabilir ama siz bu işi bilmiyorsunuz” dedi. Ve hangi kanaldan yayının verildiğini sordu. Arkadaşım 24. Pottan dedi. Bilen bilir mikserlerin araları açıktır. Yani siz 24. Potu ayarlayacağım derken 25. Potu ayarlayabilirsiniz. O da bilgisizliğinden öyle yaptı. Hiçbir şeye bağlı olmayan potu dakikalarca ayarladı ve sonra bir şarkı çal dedi. Arkadaşım ona denileni yaptı. Bir müddet şarkıyı dinlediler. Yanında ki yalakasına sordu. “Nasıl?” Yalakası hemen yanıt verdi. Zira işi buydu. Onu memnun etmek. “Mükemmel efendim”

Sonra gülerek gittiler. Onlar gittikten sonra arkadaşımla, dakikalarca bu duruma güldük. Hiçbir yere bağlı olmayan bir şeyi ayarlayıp, sesi düzelttiğini sanan zavallı bir adamdı patronumuz. Ancak ne yazık ki, bir tek kendisi bunun farkında değildi. Bir çokları gibi…

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.