Unutmak ve Hatıralar Üzerine
Neden insanı, akşam olunca garip bir hüzün kaplar? Bu soruyu hep sormuşumdur kendime. Belki de ölüm sadece akşamları geliyordur aklımıza. Kim bilir…
Böylesi hüzünlü akşamlarda, yani aşağı yukarı her akşam, bırakırım yorgun bedenimi boş sokaklara. Özellikle kış akşamlarını ayrı bir severim. Aslında sevdiğim kış değil sessizlik. Sokaklarda, nereye gideceğini bilmeden yürüyenlerin arasına katılırım sessizce. Akşamın kendine has bir kokusu vardır. O kokuyu içime çekerim. Işığı yanan evlere bakarım. Orada yaşayan insanlara öyküler uydururum. Ve bütün öykülerim mutlu sonla biter. “En azından bunu hak ediyorlar” diye düşünürüm.
Eski sevgililerim gelir aklıma. Neden bittiğini düşünmem. Kavgaları, tartışmaları, hatta aldatılışlarımı bile anımsamam. Sadece mutlu olduğumuz anları hayal ederim yeniden. Bir türkü tuttururum usulca rüzgâra karşı söylerim. En sevdiğim hatıram ise şudur. Bu hatırayı anımsamadan eve dönmem desem yalan olmaz.
Lise yeni bitmişti. Ben olmayacak hayallerin peşinde, sanatı kurtarıyorum düşüncesiyle ömrümü tüketiyordum. Onunla tiyatroda tanışmıştık. Ömrümün en hızlı âşık olduğum ilişkisiydi. Sanki başka bir boyuttan benim için gönderilmişti. O zamanlar böylesi saçma sapan düşüncelerim çoktu. Gençlik işte…
Tiyatrodan kazandığımız para sadece günlük ihtiyaçlarımıza yetiyordu. Yine de mutluyduk. O yıllarda mutlu olmak için çokça neden vardı zira. Hayatın bir yerinden tutunuyor, mutlu olmayı başarıyorduk. Bir akşam kahkahalar eşliğinde yürürken, aklımıza stada girme fikri yerleşti. Çimlere uzanacak ve gökyüzünü izleyecektik. Az ışık, çokça yıldız görebilmek içindir. O zamanlar statlar şehir merkezinde ve halka genelde açık olurdu. Yani tam açık olmasa da biz bir şekilde içeriye girdik. (Aramızda kalsın) sahanın tam ortasına sere serpe bıraktık kendimizi ve gökyüzünü izlemeye koyulduk. Elimi tuttu sıkıca. Dünyanın en özel, en mutlu adamı ben oldum bir anda. Sonra sahanın sulama kanalları açıldı. Her yerde sular geliyordu üzerimize. Kaçmaya yeltenmedik bile. Öylece hareketsiz gülmeye devam ettik. Sırılsıklam olmuştuk. Belki aşktan, belki de sudan. Eve gittiğimde anneme öyle çetrefilli yalanlarla söylemiştim ki, herhangi bir siyasetçiden bile iyi olduğum kesindi. İşte o günü ömrümün sonuna kadar unutmayacağım.
Neden birisinden ayrıldığımızda, anılarımıza da yok etmeye çalışıyoruz? Hatıraların ne suçu var ki? Mutluydun işte o zaman. Bunun neyini inkâr ediyorsun? Küfür etsen ne yarar? Neden mutlu olduğumuz günleri, mevsimleri, yalanlarla yok etmeye çalışıyoruz? Unutmak diye bir şey yoktur. Kim kimseyi unutamaz. Sadece onsuz yaşamaya alışır. Tıpkı bir zamanlar, onunla yaşamaya alıştığı gibi.