Tekelleşen Sanat

Yayınlama: 10.06.2025
A+
A-
Konya Büyüksehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu,Yazar- Dramaturg

Bir toplumda olan veyahut oluşan bütün bileşkeler birbirine bağlıdır. Örneğin siyaset yozlaştığında, toplumun da yozlaşması kaçınılmaz bir sondur. Eskilerin deyimiyle bu bir; imam cemaat ilişkisidir. Ve ne yazı ki, bu durumdan sanatın etkilenmemesi mümkün değildir.  Etkilenmiştir de…

Son yıllarda bazı sanat dalları sosyal medyanın, dijital platformların ve ulusal kanalların sayesinde, inanılmaz bir beğeni kazanmış durumda. Bu da teknik olarak bu sektöre, maddi kaynakların daha çok aktarılmasına neden olmaktadır. Bütün bu bileşkeler; en popüler mesleklerin oyunculuk, senaristlik, söz yazarlığı ve bestecilik olduğu sonucunu çıkarmıştır. Her yerde, aşağı yukarı her ilde, yazarlık eğitimi veren kurumlar, kamera oyunculuk eğitimi veren yerler, konservatuvarlar açılmaktadır. Takdir edersiniz ki bu yığılma, sonuç olarak işsiz oyuncular, yazarlar ordusunun varlık nedenidir. İşin daha acıklı yanıysa, bu mesleklerin seçilme nedeni, sanata olan düşkünlük değildir. Sanatın getirme ihtimali olduğu maddi kaynaklar ve şöhrettir. Herkes bir dizinin başrolü olmayı hayal etmektedir. Ancak ne yazık ki bu adaylar, bir yığılmanın kurbanı olmaktan kaçamazlar. Maddi olanaklar büyüyünce, sanattaki tekelleşmenin oluşmaması mümkün değildi zaten.

Kimse tanımadığı ya da karşılığını almayacağı bir kişiye büyük paralar kazandırmak istemiyor. Yine bu sonuçlar, ortaya sanatta olmaması gereken en büyük unsuru yaratıyor. Onun adı da torpil.

Yetenek, iş bilirlik, kültür, donanım, bunların hiçbirisi bireylerin oyuncu olmasına yetmiyor artık. Başka bir kimya, başka unsurlar devreye giriyor. En başta da dediğim gibi toplumun yozlaşması, sanatı baştan aşağı etkilemiş durumda. Sırf maddi olanakları iyi diye, bu konuda hiçbir bilgisi olmayan yapımcılar, yapım şirketleri bütün sektörü abluka altına almış vaziyette.

Peki, dünyada nasıl durum? Sadece bizde mi var tekelleşme? Tabi ki hayır. Tekelleşme dünyanın her yerinde var. Avrupa sineması, Hollywood sinemasında da durum pek farklı değil. Ancak aramızda büyük bir fark var. Dünya sinemasında birçok yerin hala birincil şartı yetenek. Hala oyuncu seçmeleri son derece titizlikle sürdürülüyor. Yılda yetmiş seksen milyon dolar kazanan oyuncular, seçmelere girip elinden geldiğince ter döküp, rolü almaya çalışıyor. Günlerce aylarca rolü için hazırlık yapıyor. Biz de ise yetenek kavramı artık son sıralarda. İstisnalar hariç, yapım şirketlerinin tamamına yakını, ilk önce oyuncu adayının sosyal medya hesaplarına bakıyor. Kaç takipçisi var, bizim dizede oynarsa ne kadar izleme oranına katkı sağlar vs. Bu karşıtlık; bizim dizilerin, filmlerin neden bu kadar kötü olduğunun en büyük nedenidir aslında. Çünkü birincil şart para kazanmak olmuştur. Kimse işlerin sanatsal değerini düşünmemektedir.

Son olarak size şöyle bir örnek vermek istiyorum. 1970’li yıllarda Türkiye’de üç dört tane konservatuvar vardı. Oyunculuk mesleği para getiren bir iş değildi. Yani bu okullara girmeye çalışan kişiler, mesleklerine âşık insanlardı. Bu da istisna durumlar hariç; iyi filmlerin, iyi dizilerin ortaya çıkmasına vasıl olmuştur. Hatta eskiden askerliğini yapmayana ve mesleği oyunculuk olana kız vermezlerdi. Oyunculuk dipsiz bir kuyuydu. Yarını ve geleceği yoktu. Aileler çocuklarını korumak için onları bu mesleğe yönlendirmek istemiyorlardı. Şimdi ise milyonlarca ailenin isteği, çocuklarının oyuncu ya da şarkıcı olması oldu. Yozlaşan sanat son yıllarda can çekişiyor. Yaşamak için… Eski güzel günlerine dönebilmek için. Peki, tüm bunlar iyi mi oldu yoksa kötü mü? Bilen yok ancak susan çok…

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.