Issızlığın Başlangıcı (Birinci Bölüm )

Yayınlama: 05.11.2024
A+
A-
Konya Büyüksehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu,Yazar- Dramaturg

Issız bir yerdeydi. Kimsenin geçmeye tenezzül bir etmediği, izvent (Küçük, büyümemiş) bir yerdi burası. Işık uykunun en derin yerinde, yeniden doğacak olmanın rüyasını görüyordu. Buraya nasıl gelmişti? Ne için gelmişti? Günlerden neydi? Adı neydi? Bir adı var mıydı? Neyden, kimden kaçıyordu? Ya da kaçıyor muydu? Yoksa ölüm dedikleri bu muydu? Ölüm, sonsuz bir kaçış hali miydi yoksa? Tüm bu sorulardan daha önemli bir gerçek vardı. Üşüyordu. Çok üşüyordu. Yalnız o değil, kucağındaki yavrucakta üşüyordu. İyi şeyler düşünerek ısınmak, düşlerle sıcacık olmak, sadece filmlerde olurdu. Gerçek öyle değildi.

Ay ışığında tenine baktı. Mosmor olmuş, ellerin dokunduğu, ruhunu etinden sıyırıp aldıkları yansımasına baktı. Ondan geriye kalanlara baktı. Ağlamak istiyordu. Durmadan, durmaksızın sadece ağlamak. Olmuyordu bir türlü. Hisleri kuraktı. Kurumuştu, ağlamaya dair neyi varsa. Bir çöl kadar yapayalnızdı. Savunmasızdı, ıssızlığın içinde dünyaya gelmiş, yeşil bir ot birikintisi kadar. Koparılmayı bekliyordu. Tek kurtuluş yolu buydu onun için. Dayanacak gücü kalmamıştı. Tutunacak bir şeyi de…

Yarım yamalak bir suret geliyordu, devamlı gözlerinin önüne. Bin yıl öncesinden, duygusuz, taşlaşmış. O suret ayakta tutuyordu onu sanki. Kim olduğunu bile hatırlamıyordu. Kimin umurundaydı? Önemli olan o suretin, onda bıraktıklarıydı. Düştüğünü gördü. Ayakuçlarına kapandığını gördü. Aynasında gördüğü suret, ölüyordu gözlerinin önünde. Bu her şeyin başlangıcıydı. Usulca hatırlıyordu şimdi. O suret, kocasıydı.

Suriye iç savaşında öldürülen binlerce masumdan birisiydi kocası. İnşaatlarda çalışır, kazandıklarıyla evini geçindirme derdine düşerdi. O gün yevmiyesini almış evine gidiyordu. Gelirken hanımına seslendi. “Çocuğu getir. Hava çok güzel azıcık dolaşsın sokaklarda.”

Artık sokaklar tekin yerler değildi.  Korku giderek içselleşiyordu. Başlarında durunca kızlarının, bir şey olmaz diye düşündüler. Ama hayat, masumlardan yana değildi. Güçlüden yanaydı. Güçlü ezmeye, çaresizler ise ezilmeye devam ediyordu. Ve işin en acıklısı da, sonsuza kadar böyle gidecekti. Kovalayan ve kovalananlar bir anda sokakları toz bulutuna çevirdiler. Can havliyle kaçmaya çalıştılar. Hasan, karısı ve kızı kadar şanslı değildi. Kimin şanslı olduğunu karar vermek içinse, vakitlerden çok erkendi. Kızı ile yakalandı Leyla. Esir kampına götürüldü. Kucağında yol boyunca susan, hiç konuşmayan kızına baktı. Çoktan sonsuzluğa uyumuştu kızı. Bir saat öncesi ailesiyle olan Leyla, artık yapayalnızdı. Çaresiz ve tek başınaydı.

Onun için zaman, yeniden hazırlanıyordu olacak olanlara. Issızlığın başlangıcıydı burası. Kendi ıssızlığın başlangıcıydı, yaşayacakları…

Birinci bölümün sonu

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.