İnadına hatırla unutma (Orman Yangınları)
Bundan tam sekiz bin yıl önce dünyanın 6 milyar hektar ormanlarla kaplı olduğu bilinmektedir. Geçen binlerce yılın ardından; nüfusun artması, şehirleşme, sanayileşme, adı her neyse bu oran yüzde elli azalarak 3 milyar hektar ormana gerilemiştir. Bu eksiklikten doğal olarak ülkemizde nasibini almıştır. Türkiye iklimi sebebiyle, birçok canlı türünü ve bitkiyi bünyesinde barındıran bir ülke konumundadır. Ancak geçen bunca senede Türkiye’de de ormanlar giderek azalmaktadır. Bunun oluşmasında birincil neden ise; insanımızın bilinçsizliği ve ekonomik sebepler olarak gösterilmektedir. Bilinçsizliği şu şekilde açıklayabilirim. Tüm dünyada öyle ya da böyle çıkan orman yangınlarının, “yüzde doksan sekizinin” insan hataları yüzünden çıktığı saptanmıştır. Bu da insanın kendi eliyle, kendi dünyasını usulca yok etmesi anlamına gelmektedir.
Ülkemiz, orman yangınları bakımından son derece riskli bir konumdadır. Kahramanmaraş’tan başlayıp Akdeniz’i, Ege bölgesini ve İstanbul’u içine alan ormanlarımız, riskli bölgeler olarak değerlendirilmektedir. Zaten ülkemizde çıkan orman yangınlarının yüzde elli sekizi bu bölgelerde çıkmaktadır. Bu kaçınılmaz bir sondur. Burada olması gereken, bu bilinçte yaşayıp her türlü önlemi almak, ormanlarımıza sahip çıkabilme hassasiyetini insanlarımızda içselleşmesini sağlayabilmektir. Lakin ne yazık ki, geçen onca senede bu hassasiyet oluşmamıştır. Devlet olarak, yıllardır hiçbir önlem alınmamaktadır. Her orman yangınında çaresizliğimizi izleyip, üzülmekteyiz. Sonrasında ise; tıpkı deprem felaketlerinde olduğu gibi yardım kampanyaları yaparak vicdanımızı susturma niyetindeyiz. Geçtiğimiz günlerde İzmir’de büyük bir yangınına maruz kaldık. Yanmasını nemli gözlerle izledik. Hiçbir şey yapamadık. Ne doğru düzgün yangın uçağımız vardı, ne de önlem alacak tedbirlerimiz. Bazı sığ beyinler gidenin sadece ağaç olduğunu sanıyor. Hiçbir şeyin, hiçbir gerçekliğin farkında değiller. Giden sincaplar, keçiler, geyikler, kuşlar, karıncalar, türlü türlü böcekler… Giden tavşanlar, tilkiler, kediler, köpekler, kelebekler, kimsenin umurunda olmadığı binlerce bitki türü giden…
Kimse bir ağaç ne kadar zamanda büyüyor diye sormuyor? Bir daha aynı bitki türleri çıkacak mı, o hayvanlar bir daha oraya gelecek mi diye soran yok. Herkes, olup bittikten sonra ağaç dikelim derdinde. Tamam dikelim ancak neden kimseden hesap sormuyoruz? Geleceğimiz, yarınlarımız gidiyor. Neden bunun farkında değiliz? Ağaçları yok etmenin bir insanı öldürmekten ne farkı var? Onca hayvanın, bitkinin yok olmasının bedelini ödeyecek kimse yok mu?
Tabi bu yangınlarda, yüzlerce vatandaşımız evlerinden oldu, tarlalarından, bahçelerinden, meyve veren dallarından oldular. Onlara süt veren ineklerinden, satmak için büyüttüğü küçükbaş veyahut büyükbaş hayvanlarından oldular. Geçmişleri, anıları, gelecekleri yok olup gitti. Şimdi onlara dünyanın en güzel evini yapsan ne değişir? Giden emeklerinin karşılığı olabilir mi tüm bunlar?
Bir ülkeye sahip çıkmak, ilk önce o toprakları korumakla ve karşılıksız sevmekle başlar. Vatan dediğin yerin her karışına sahip çıkmakla başlar. Onu senden alanlardan hesap sormakla başlar. Evinin balkonuna Türk bayrağı asmakla vatana sahip çıkılmaz. Seninle aynı düşünmeyenleri döverek, onları ötekileştirerek de bu olmaz. Yine diyorum vatana sahip çıkmak, her karışını korumakla başlar. Şimdiden söylüyorum, seneye yine orman yangınları çıkacak. Ama insan hatasından ama doğal nedenlerden dolayı. O zaman ne yapacağız? Yine oturup, yas tutup, ağaç dikelim mi diyeceğiz? Peki, bu nereye kadar gidecek? Tüm ormanlarımız kül olduktan sonra mı rahatlayacağız? Hep böyle mi olacak? Gözünü aç Türkiye! Uyan derin uykundan! İnadına hatırla, asla unutma. Unutma ki; bir daha başına böyle bir felaket gelmesin.