Günü Kurtaran Zavallı Kahraman
Söylenecek çok şey var aslında. İçinde bir yerde birikmiş, yosun tutmuş her ne varsa hepsinden vazgeçmek. Yeniden, yeni bir ben var edebilmek gerek. Öylesine acımasız bir çağda yaşıyoruz ki, ne yazık ki bu mümkün değil. İnsanlara yenilmiş olman yetmiyor. Nasıl yenildiğini de görmek istiyorlar. Senin çaresizliğini görüp, haline şükretmek istiyorlar. Aynı duruma düşmedikleri için kendilerini akıllı, kurnaz, sanmak istiyorlar. Bu da yetmiyor onlara. Duymak istiyorlar. Etraflarında öbekleşen sineklerden faydalanmak istiyorlar. Hal böyle olunca gerçeği bilmişsin, anlamışsın neye yarar? Adalet istemişsin, hak hukuk beklemişsin kimin umurunda? Biz toplum olma fikrinden, büyük önder Atatürk’ün ölümünden hemen sonra vazgeçtik. Biz toplum değil kabileydik artık. Yandaşları olan, ondan olanları koruyan, olmayanları yok etmeye çalışan. Önceleri gizli, sonrasında açık bir kan davasına dönüştü bu. Üretmeyen, düşünmeyen, araştırmayan, konuşmayan, tartışmayan, doğruyu aramayan yığınlara dönüştük. Yüzeysel eğitimimizle toplama çıkarmayı beceren, ancak insan olmayı beceremeyen kalabalığa evrildik. Herkes borsadan anlıyordu da yanında eriyip giden dostunun, kardeşinin, komşusunun, hatta ailesinin bile farkında değildi. Günü kurtaran zavallı kahramanlar olduk. Bunu başarı bildik. Gurur duyduk aymazlığımızla. “Şartlar öyle gerekiyordu öyle yaptık” demeye başladık. Kendi söylediğimiz yalana, ilk önce kendimiz inandık.
Söylenecek çok şey var aslında. Ruhunu kirleten, kalbini siyaha boyayan nedenlerden azade olmak. Öylesine karanlık bir çağda yaşıyoruz ki, ne yazık ki bu mümkün değil. Sen sevgiye gönül vermişsin, masum bir gülümsemeye ömür vermek niyetindesin kimin umurunda? Ayakların toprağa değerken, ıslıkla şarkılar söylerken, konuşmak istemişsin, anlatmak istemişsin insan olmanın dayanılmaz hazzını, ne yarar? Susarken bütün insanlık, çığlık çığlığa…