Düşümdeki Rüya
Tiyatronun karın doyurmadığı günlerdi. Hoş ne zaman doyurdu ki… Geç saatte uyanmış, apar topar giyinip evden çıkmıştım. Yeni bir oyuna başlayacaktık o gün. İlk prova, ilk buluşma kadar heyecanlıdır. Bilmem kaç ay, ya da kaç sene bürüneceğin karakterinle ilk tanışma. Provalar ilerledikçe tanımaya başlarsın karakterini ve sonunda, o olursun istemsiz. Beyaz kâğıdın ruhu senin ruhuna geçer usulca. Kalır orada asırlarca. İşte tam da bu yüzden içimde, lunaparka giden çocuklar gibi heyecan vardı. Soluğu otobüs durağında aldım. Aylardan ağustos, günlerden Cuma. Ve tabi ki Antalya’nın kavurucu sıcağında beklemeye koyuldum otobüsü. İçimden, “umarım otobüsün kliması bozuk değildir” diye geçirirken, lüks bir araba yanaştı durağa. Biz mütevazi yolculuklar yapanlar için ilginç bir andı bu. Zira duraklarda pek görünmezdi bu tip arabalar. Usulca otomatik camını açtı ve hayatımda gördüğüm en güzel kadın, bana gülümseyerek şu soruyu sordu. “Pardon, AKM’ye nasıl gidebilirim.” Yirmi beş yaşında bir genç olarak ve böylesi durumlarda hazırda beklettiğim Diyafram Baskılı konuşma tonumla, kendisine tarif ettim. Ancak tam olarak emin olamadı güzeller güzeli kadın. Ve ben de bu fırsat kaçmaz deyip kendisine; o tarafa gideceğimi, isterse yerinde tarif edebileceğimi söyledim. Bunun mümkün olmayacağını düşünürken, “memnun olurum” yanıtını aldım peri kızından. Herkesin şaşkın bakışları eşliğinde arabaya binip ayrıldık oradan. Kısacık yolculuk boyunca sanattan, edebiyattan, kendimizden bahsettik. Bir mucize gerçek oluyordu sanki. Tam gitmek istediği yere yaklaşmışken peki kızı bana; “İstersen bir yere gidip kahve içelim. Böylesi güzel sohbet eden birisini bulmuşken, kaybetmek istemem” dedi. Heyecandan ne diyeceğimi bilemedim. Ancak birkaç saniye sonra yanıt verebildim. Eski salaş bir kahveciye gidip, birlikte bir kahve içtik. Sohbet o kadar koyuydu ki, kimse bu anın bitmesini istemiyordu. Bir an göz göze geldik. Yaklaştık, yaklaştık… İyice yaklaştık. Ve sonra… Cırtlak bir kadın sesi ile irkildim. Yaşlı bir teyze bana; “Evladım L 202 buradan geçer mi?” diye sordu. Gece o kadar az uyumuştum ki, haliyle oracıkta dalmış ve muhteşem bir rüya görmüştüm. Sanki gerçek gibi…
Kendi kendime, “zaten ancak rüyanda görürsün” diyordum. Bir müddet sonra, gerçekten lüks bir araba durağa yanaştı. Yine rüya mı görüyorum diye kendime dokundum. Ama yok, rüya değildi. Tastamam gerçekti bu. Her şey aynı şekilde oluyordu. Kadın otomatik camını açtı ve gülümseyerek bana; “Pardon, şunları şuradaki çöp kutusuna atabilir misiniz? Teşekkür ederim.” Dedi. Elindeki bitmiş soğuk kahve kutusunu aldım ve çöpe attım. Kadın gözlüğünü takıp, arabasıyla oradan ayrıldı. Otobüs geldi binip gittim.
Bazı gerçekler ne yazık ki değişmez. Mucize diye bir şey yoktur. Yani anlayacağınız dostlar, durakta bekliyorsanız eğer, o araba sizin için asla gelmez.