Değişim ve Dönüşüm Üzerine
Selin ile Seyit çok yakın birer dosttular. Haftanın belirli günlerinde bir araya gelir, derin bir sohbetin içine girerlerdi. Sınırsız çay eşliğinde bu sohbetler onları; daha olgun, daha bilinçli, daha bilge bireyleri dönüştürürdü. Ya da öyle olduklarını sanıyorlardı. Ne fark ederdi ki? Asıl önemli olan sohbetin onlara verdiği gerçek haz idi. Tartışmanın, münazaranın neredeyse yok olduğu günümüzde, gerçekten muazzam bir duruştu bu. Kimse kimseyi ikna etmeye çalışmıyordu. Kimse kimseyi kendi fikrine doğru getirmeye çalışmıyordu. Fikirler havada uçuşuyordu ve kim neyi almak istiyorsa onu tutup ruhunun derinlerine katıyordu. Zaten olması gereken de buydu. Dünyanın tamamı aynı düşüncede olsa, ne kadar iğrenç bir yer olurdu değil mi? Hoş, zaten iğrenç bir yer ama olsun. Aslında iğrenç olan dünya değil, üzerinde yaşayan ve kendini zeki sanan insanlar…
O gece sohbetleri garip bir serzenişle başladı. Seyit yorgun ve üzgün görünüyordu. Az konuşuyor, genelde dinlemeyi tercih ediyordu. Selin bir gariplik olduğunu fark etti. “Neyin var?” demek istedi ancak onu daha fazla üzmek istemiyordu. Bir müddet sonra Seyit şu garip cümleyi kurdu ve sohbet istemsiz bir şekilde bu sözün üzerinde dolanmaya başladı.
SEYİT- Biliyor musun Selin? Duygusal bir adamdan hiçbir şey olmuyor.
SELİN- Neden böyle düşündüğünü gerçekten anlamadım.
SEYİT- Öyle evet. Hiç kimse hayatında duygusal birinin olmasını istemiyor. İş bitirici, sosyal çevresi geniş, fırtınalı insanları istiyor.
SELİN- Kimsenin böyle bir şey isteyeceğini düşünmüyorum açıkçası.
SEYİT- Çünkü maskelerle yaşıyoruz. Bugün kime sorarsan sor, nasıl birisini istiyorsun diye. Yanıtları yüzde doksan dokuz aynı olacaktır. Merhametli, duygusal, bana değer veren, her zaman yanımda olan, romantik vs. Ama gerçek bu değil. Bunu biliyoruz ancak nedense söyleyemiyoruz.
SELİN- Peki, o halde gerçek ne?
SEYİT- Günün sonunda herkes güçlü olanla evleniyor.
SELİN- Güç nedir?
SEYİT- Eskiden iki türlü güç vardı. Birincisi bilginin gücü, diğeri ise ekonomik güç idi. Şimdilerde tek bir güç var. Ekonomik güç. Paran varsa en güzel sensin, en yakışıklı, en akıllı, en komik, en anlayışlı, en romantik vs…
SELİN- Peki ne değişti de böyle oldu Seyit?
SEYİT- Özümüzden vazgeçtik. Ruhumuzun ihtiyaçlarını değil bedenimizin ihtiyaçlarını öne koyduk. Bu da büyük bir yıkıma doğru sürükledi insanları bence.
SELİN- O zaman o ruh için üzülmekten başka şansımız yok. Yine de ben hala iyi insanların olduğunu düşünüyorum. Neye inanırsan gerçeğin de odur zira…
SEYİT- Ben de inanmak istiyorum. Bütün kalbimle inanmak istiyorum. Ama sanırım inançlarımı yitirdim.
SELİN- Yitirdiklerini bulmak senin elinde Seyit.
SEYİT- Nasıl? Nasıl başaracağım bunu?
SELİN- Eğer bir yerde herkes kötüyse, bundan sıyrılman mümkün değil. Sen sadece suçluyorsun Seyit. Çözüm aramıyorsun. Aramadığın gibi kabulleniyorsun da kendi gerçeğini. Evet dediklerinin çoğu doğru. İnsanların çok büyük bir bölümü güce âşık. Ya da mecburen öyle olmak zorundalar. Bu geriye kalanların susması mı demek? Kabullenmesi ve vazgeçmesi mi demek? Dünyanın tarihinde, ne olmaz imkânsız denilen şeyler değişti. Nelerden geçti dünya. Neleri yok etti. Neleri var etti. Yine var eder. Yine, yeniden yaratır. Ama bilirim ki değişim ancak bireyin kendisiyle başlar. Sen değiş önce. Dünyayı değiştirmeye çalışma.
SEYİT- Değişince ne olacak Selin? Ne değişecek?
SELİN- Bilmem. Önce değiş sonra konuşuruz bunu. Sen adım atmadan sonunu görmek istiyorsun. Ben de diyorum ki; önce yürü, sonra ağla. Ne biliyorsun belki de değişecek ve mutlu olacaksın. Bunun umudu bile yetmez mi insana?
Sustular sonra. Birer daha çay içtiler. Sonra geç oldu deyip dağıldılar. Kim bilir belki de gerçekten geçti her şey için. Ya da belki de, her şey şimdi başlıyordu.
Kim bilir?