Cenaze işleri
Epeydir bir gündem!
Konu; Cenazesi olan, cenaze sahipleri tarafından, evlerine uzaktan yakından taziyeye gelen hısım, akraba, eş, dost ve sevenlerine verilen yemek!
Dert oldu memlekete!
“O acının arasında Cenaze evi bi de gelenlere ikram edeceği yemeği mi düşünsün?”
“Hem gelen misafirler, taziyeye mi geliyorlar yemek yemeye mi?”
Misafiri ve misafire ikramı, ne pahasına olursa olsun seven ve memnuniyet duyan bir kültürün mensuplarıyız biz! Önce şunu bir yere yazalım.
Şimdi..
Şehirlerde, sağolsunlar belediyeler bu işi üstlenerek, ayrım yapmadan başarıyla da yıllardır yapıyorlar! Zaten uzun bir süredir ‘Büyükşehir Yasası’yla köy vasfından, mahallelere dönüşen köylerimiz de artık ilçe belediye sınırları içinde yer aldığına göre, bağlı oldukları ilçe belediyeri aracılığıyla bu hizmeti alıyorlardır. Yahut hemen hemen bütün köylerde bulunan taziye evlerinin Cenaze gibi özel günlerde kullanılan ‘imece’ aşevi mevcut olup, gereken tüm ağırlama işleri itina ile yapılıyordur.
Kaldı ki, şehirlere göre, akrabalık, hısımlık ve komşuluk ilişkilerinde henüz daha dejenere olmamış
kırsal bölgelerimizde de, örf, adet ve ananelerimize göre, cenaze evinin her şekilde acısını paylaşarak, yükünü alıp, hafifletmek üzerinedir.
Bu örfün olmadığı, yaşanmadığı bir yerde, istesekte cenaze sahipleri böyle bir ikram çilesini yaşamazlar.
“Ne zamandır, Cenaze evleri, “kişiyi sevdiğine uğurlama” ‘anlamı ve manâsından’, “o günü, hasretin sona erdiği, vuslat günü” olarak ‘düğün, bayram’ addeden ve kavuşmanın ruhuna göre davranan, yaşayan,yaşamaya çalışan
güzide insanların görkemli hikâyelerini unuttuk! Meseleye, bir makas ağzı gibi, gittikçe arası açılan zihin ve ruh dünyamızın bizi savurduğu yerden
bakıyor olduğumuza şüphe yok!
Kendisi belli başına ayakta tutulması gereken sosyal ve kültürel bir olayın, hepimizi sonunda aynı yerde buluşturacak olan, haricen lafı uzatıp da ‘beşerî bilimin
labirentlerinde’ kaybolmayalım derim.
Yani, kısaca, ‘Kalple, mide arası kaç kilometredir?…diye evvela kendimize sormamız lazım!
Türkiye’nin yekün coğrafyası içinde böylesine ve hala ısrarla moderniteye direnen örf ve adetlerimizi destelemek ve yaşatmak varken, törpülemek niye?
Bu milletin biraraya geldiği aşina buluşmalardır, Düğün, bayram ve cenazeler..
Onun da ‘ekmekle, suyla’ tadını kaçırmayalım.
Acaba insanların madden ve manen alabildiğine uzaklaştığı çağda, en son kalan bu üç sosyal haslete de mi proje/operasyon? diye de aklıma gelmiyor değil.
Sinsi niyet, değirmenine su taşıtıyor olmasın bize?!
Baksanıza, normal zamanlarda yanyanayız ama yokuz! Bari biraraya gelinen zamanlarda yan yana olalım da varolalım!
Tamam, ‘kalksın, kaldırılsın’ da, yerine konsun!
Benim aklım, başkasına ermez